19 Ağustos 2016 Cuma

Gökçeada

Yunan adalarının son derece popüler olduğu günümüzde ülkemizde değerini bulamamış, belki de bulmamasından dolayı mutluluk duyacağımız Gökçeada’yı ilk kez 47 yaşında ziyaret edebilmem aslında benim için talihsizlikti. İnternet üzerinde bilgi amaçlı yazıları okumak, fotograflara bakmak, Google Map’te harita ile adayı bölüm bölüm gezmek bazı fikirler verse bile gözlerimle görüp, adada yaşamı koklamak farklı duygular bıraktı bende. Ada hakkında genel bilgiler verdikten sonra gezginlere yardımcı olabilecek bazı notlarımı paylaşacağım.


Antik adı İmbros’dur (İmroz), 1970 yılında Gökçeada adını almıştır. Çanakkale'nin bir ilçesi ve Türkiye'nin en büyük adasıdır. Kıyı şeridinin uzunluğu yaklaşık 95 km. olan adada 5 gölet bulunmaktadır. Su kaynaklarının çokluğu bakımından dünyanın dördüncü adasıdır. Yılın büyük bir bölümü rüzgar alan adanın coğrafi yapısı çevre adalardan oldukça farklıdır. Adanın batısında yer alan İncirburnu Türkiye'nin de en batı noktasını oluşturmaktadır.

Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethetmesinin ardından, Homeros’un yazdığı destanlarda adı geçen kentin bulunduğu Gökçeada, 1455 yılında Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. 1912 Balkan Harbi yenilgisinin ardından Yunanistan’ın kontrolüne geçen ada, 1923’ te Lozan Antlaşması’ndan sonra tekrar Türkiye’ye bağlanmıştır. Adanın nüfusu yaklaşık 9.000 kişi, yüzölçümü 286 Kilometre karedir.

Dereköy, Kale köy, Tepeköy, Zeytinli, Eski Bademli olmak üzere adada 5 Rum köyü. Eşelek, Şirinköy, Şahinkaya, Uğurlu, Yeni Bademli ve Yeni Mahalle yerleşimin olduğu diğer köylerdir. Adanın merkezi Çınarlı diye de bilinir. Merkezin nüfusu 6500 kişi civarındadır.



Gökçeada’ya Trakya üzerinden gelecek olanlar; İstanbul, Tekirdağ Gelibolu yarımadası güzergahını takip ederek Eceabat ilçesine 4 km kala Kabatepe Liman kavşağından Gökçeada feribotuna ulaşabilirler. Bursa veya İzmir güzergahından gelecek olanlar Çanakkale iskelesine ulaştıklarında önce feribot ile Eceabat ilçesine oradan da Kabatepe iskelesinden feribot ile Gökçeada'ya ulaşabilirler. Feribot yolculuğu yaklaşık 1 saat 15 dakika sürüyor. Feribot beklerken Kabatepe’ye yakın balık lokantasında (Anafartalar Restoran) taze deniz ürünleri yiyebilir veya 5 Km. uzaklıktaki Conk Bayırına uğrayıp Çanakkale savaşının en önemli noktalarından birini ziyaret edebilirsiniz. Conk Bayırında Atatürk’ün tüm çevreyi gözetlediği noktayı, saatinin vurulduğu noktayı ve savaşta korunmak için kazılmış siperleri görebilirsiniz. Manzara o kadar güzel ki uzakta olmasına rağmen Gökçeada’yı ve karşılıklı gidip gelen feribotları açık havada rahatlıkla seçebilirsiniz.

Feribot Gökçeada Kuzulimanına yanaşıyor. Burada yerleşim yeri yok. Adanın en büyük yerleşim merkezi Gökçeada ilçesine yaklaşık 6 Km. uzaklıkta. Hatırlatmakta yarar var, eğer Çanakkale üzerinden gelip Ecaabat’a feribot ile geçiyorsanız mutlaka araç plakanızı bileti alırken işletin. Çünkü 3 saat içinde Gökçeada’ya yapılan feribot geçişleri için tekrar ücret ödemenize gerek kalmıyor. Geçiş ücret 35 TL yaklaşık olarak 11-12 $.

Gökçeada’ya ilk geldiğinizde sizi kurak tepeler karşılıyor. İnsan bu kadar kurak görünen bir adanın nasıl suyunu kendi kendine karşıladığını ister istemez düşünüyor. Adanın içlerine girildiğinde de aslında çok yoğun bir orman ya da bitki örtüsü ile karşılaşmıyorsunuz. Makilik, nispeten daha kısa ağaçlardan oluşan bitki yapısı hakim. Adada ana yollar (adanın ortasından ve güneyinden geçen) doğuyu batıya bağlıyor. Kuzey-güney bağlantısını ise Kaleköy-Bademköy-Gökçeada-Eşelek-Kefalos’a ulaşan yol sağlıyor. Kuzey kıyıları boyunca doğu-batı doğrultusunda yol bulunmuyor. Ana yollarda giderken kendinizi adada gibi hissetmiyorsunuz, çoğu zaman denizi bile göremiyorsunuz.



En ilgi çeken görüntülerden biri adada karşılaşılan keçiler. Yerleşim yerleri dışında adanın her yerinde ağaç gölgesinde, yollarda, sağa sola baktığınızda muhakkak keçiler ile karşılaşıyorsunuz. Keçilerin çoğunun kulaklarında belgeleri (küpeleri) asılmış durumda. Aralarında daha devasa ve değişik görüntüde yaban keçilerini de görebiliyorsunuz. Yaz sıcağında aç ve susuz kalan keçilerin sahilde plaj çantalarını kurcaladıklarına da şahit oldum. Ama genelde zararsız görünüyorlar. Gezdiğimiz sürece başıboş gezen köpek ile karşılaşmadık. Ada keçilerin hakimiyetinde.

Yeni yerler keşfetmek, görmediğim yerleri görmek istiyorum diyorsanız zaten Gökçeada mutlaka gidilmesi gereken bir yer. Ama illa ben amaçlı bir gezginim diyorsanız aşağıda yazacaklarımın hepsini Gökçeada’da bulabilirsiniz.

- Kitesurf : Adada kitesurf yapılacak Eşelek Köyü ve Kefalos plajları bu spor için çok ideal. Rüzgar ve plaj ortamı son derece yeterli, İstanbul’dan gelenler olduğu gibi Balkanlardan da gelen çok kişi var. Rüzgar surfü içinde kullanılabilir.
- Dalış : Gökçeada Türkiye'nin ilk ve tek sualtı milli parkına sahip. Kaleköy Limanı’ndan kalkan tekneler ile adanın önemli bölgelerinde dalış imkanı sağlanıyor.
- Rum Köyleri : Türkiye içinde belki de en fazla bozulmamış, hala geleneklerini, dilini, yaşam tarzını devam ettiren köyler Gökçeada’da.
- Deniz : Ada olmasına rağmen denize girecek yer bulmak için biraz dolaşmak lazım, ama bulunca da deniz hakkını veriyor. Bozcaada gibi denizi de çok soğuk değil.
- En Batı : Saklı Liman’ın çok yakınındaki İncirburnu hem Gökçeada’nın hem de Türkiye’nin en batı noktası. Ayrıca gün batımı adanın güneşi görebildiğiniz her yerinde sanki çok farklı izleniyor.
- Kendine Has Lezzetler : Efibadem kurabiyesi, sakızlı muhallebi, cicirya, dibek kahvesi, deniz ürünleri, fırında kuzu keçi kapama, kılıç rosto, mezeler ve daha ekleyebileceğimiz bir çok lezzet.



Feribot beklerken adada bulunan otel, pansiyon, lokanta, pastahane broşürlerini arabalara dağıtanlar var. Eğer öncesinde bir yer ayarlamadıysanız, son anda karar verenlerdenseniz broşürleri inceleyip fikir sahibi olabilirsiniz. Hatta sırada Efibadem kurabiyesi bile dağıtıyorlardı, adaya daha gitmeden kurabiyenin tadına bakmıştık.

Adaya ilk kez gidiyorsanız doğal olarak kalacak yerinizi ayırtmış olsanız bile bilmediğiniz, yalnızca fotograflardan ve yorumlardan fikir sahibi olduğunuz bir yer sizi bekliyor. Açıkçası biz daha önceden ayırtmış olmamıza rağmen yolu ve konumu görüp otelin kapısında karar değiştirip başka bir lokasyona gitmeye karar verdik. İkinci ziyaretimizde kesinlikle böyle bir durum olmaz çünkü adayı gezdikçe her yer hakkında yeterli bilgi sahibi olunuyor.



Belki havanın sıcaklığından, belki denize girme isteğinden, belki de hemen adayı boydan boya keşfetme isteği yüzünden Mavi Su Resort otelde kalmaya karar verdik. Gökçeada merkezi ile Mavi Su arası yaklaşık 22 Km. Fotograflarında da denize sıfır bir tesis olduğu için güzel geldi. İnternette otel ile ilgili olumsuz yorumlar da bolca vardı. Çıtayı çok yükseltmeden yerleşelim dedik. Ana üç konaklama bölümünden oluşuyor. Otel binası, küçük tek katlı evler ve biraz daha tepede yapılandırılmış apart evler. Daha çok devlete ait yaz kampları ayarında, temizlik orta seviyede, odalarda ektra bir şey beklemeyin. Kahvaltı genelde yöresel yiyeceklerden oluştuğu için fena değildi, akşam yemeği orta seviyede. Güneydeki tatil köyleri ile içeriği kesinlikle karşılaştırmamak lazım. Gökçeada’da kalınan tesisler genelde dar alanda ve hareket kabiliyeti zayıf yerler. Mavi Su’yun en önemli artısı alanı geniş, içinde yürüyebiliyorsunuz ve tabi ki deniz hemen dibinizde. Deniz, rahatsız etmeyen çakıllar ile başlıyor sonrasında tamamen kum. Oldukça temiz, sonuçta açık deniz. Geceleri kumsaldan karşıya baktığınızda ara sıra geçen gemiler dışında hiç ışık görmüyorsunuz ama yıldızlar son derece parlak görünüyor. Hava gündüz çok sıcak olmasına rağmen gece uyurken rahatsız etmiyor Gökçeada’da, terletmiyor.



Adanın batısında kaldığımız için otele yerleştikten sonra keşfe batıdan başladık. Adanın dolayısı ile Türkiye’nin en batıdaki yerleşim yeri Uğurlu Köyü. Köyde yol boyunca yöresel yetiştirilen yiyeceklerin satıldığı tezgahlar var, adanın diğer iskelesi de Uğurlu’da. İleride Yunan adaları ile olası turistik gidiş gelişlerde Uğurlu oldukça popüler olabilir. İskelenin yanında oldukça uzun bir plajı var. Deniz güzel görünüyor ama plaj oldukça bakımsız. Günübirlik denize girmeye gelenler için ideal. Plajın en sonunda hafif bir yükselti var, eğer orayı üşenmeyip yürüyerek geçerseniz Saklı Liman’a ulaşıyorsunuz. Saklı Liman’ın hemen yanı zaten Türkiye’nin en uç noktası İncir Burnu.



Devam Edecek...